Umut Arabacı

Tolga Öztorun: Evde üç kedi olduğunu söyledin ve sirk çadırına benzettin, biraz anlatsana nasıl bir ev hali var?

Umut Arabacı: Evet evimiz sirk çadırından çok farklı değil. Bir süre önce stüdyomuzu boşaltmak durumunda kaldığımız için her yerde müzik aletleri, amfiler, bir araya toplarlarsa küçük bir orman oluşturacak kadar ağacımız, bir koca sokak köpeğimiz, dört insan ve üç kedi alt alta üst üste yaşıyoruz.

Evimize gelenlerin ilk tepkisi “Ne kadar güzel bir ev!” oluyor genelde, çünkü klasik bir evin salonunda olmaması gereken her ne varsa bizim evde tam olarak onlar mevcut. Ama evi sirk çadırı olarak adlandırmamın en önemli etkeni, evde yaşayan canlıların arasındaki dinamikler.

Bazen sadece salonda oturarak, hiçbir şeye karışmayarak bile kendisini bir çizgi filmin içinde zannedebiliyor insan. Üç kedinin kendi arasında oynanan bir film zaten hâlihazırda varken, iki sene önce Nazo’nun da kadroya dahil olmasıyla ekibimiz tamamlanmış oldu.

Eğlence başlasın!

Tolga Öztorun: Kedilerin gelişinden sonra neler değişti hayatında?

Umut Arabacı: Aslında çocukluğum sokak kedileriyle ve sokak köpekleriyle geçti. 18 yaşıma kadar Zonguldak’taydım, doğayla iç içe, toz toprak içinde oynardım. Neredeyse her gün bir kopeği peşime takar, bir sokak kedisini kucağımda eve getirirdim. Sonra üniversite icin İstanbul’a geldiğimde İstanbul’un karmaşasına o kadar kağılmışım ki, evde hayvan besleme sorumluluğundan çekindim.

Hazır olduğumu hissettiğimde de sokaktaki kedi yavrularından bir tanesini tutup eve getirdim. Böylelikle benim için de ikinci perde başlamış oldu. İlk eve gelen kedimiz Kuntiz, su an 14 yaşında.

Anlayacağınız beraber büyüdük. Şüphesiz ki karakterimin gelişmesinde Kuntiz’in büyük payı vardır. Bilirsiniz ki bir kediyi eğitemezsiniz ve olduğu gibi kabul ettiğiniz sürece geçinebilirsiniz. Bugün durumları olduğu gibi kabul edip değerlendirebiliyorsam, bunun ardında Kuntiz’den aldığım o sıkı eğitim vardır. İlk seneler gerçek bir baş belası idi.

Tolga Öztorun: Kısırlaştırma hakkında ne düşünüyorsun?

Umut Arabacı: Benim bu konudaki düşüncem nettir. Sokak hayvanları aşıları yapılıp kısırlaştırıldıktan sonra ya ait oldukları sokaklara bırakılmalı ya da sahiplendirilmeliler.

Sokak hayvanlarından en çok şikâyet edenlerin daha önce sokaktaki hayvanlara hiç temas etmemiş insanlar olduğunu görebilirsiniz. Aklı başında hiç kimse sokakta yaşam kavgası veren bir canlı görmek istemez. Her gün her semtte bir araba tarafından ezilmiş, bir psikopat tarafından tekmelenmiş, tecavüz edilmiş, gözleri oyulmuş ve nice işkencelere maruz kalmış sokak hayvanlarına şahit oluyoruz.

Bunun önüne geçmemizin iki yolu var; insanları bu konuda bilgilendirmek ve sokak hayvanlarının kontrolsüzce üremesine engel olarak yeni yeni yavruları kâbus gibi bir şehir hayatının içine savunmasız halde bir başlarına atıvermemek.

İnsanlar kendi cinsellikleriyle hayvanların hormonla dürtülerle çiftleşmelerini birbirine karıştırıyorlar. Hayvanlar insanlar gibi zevk için cinsellik yaşamıyorlar, bunu anlayabilmemiz gerekiyor. Kısırlaştırılan bir kedi- köpek, bir insan gibi depresyona girmeden, son derece sağlıklı bir şekilde hayatına huzur içinde devam edebiliyor. Sayısız kediyi mahallemizdeki veterinerimizle tedavilerini ve aşılarını yapıp kısırlaştırdık daha önce.

Evimizdeki bütün hayvanlar da kısırlaştırıldı ve son derece mutlular. Sokak hayvanı sorununu çözmek istiyorsak öncelikle yaşam haklarına saygı duyacağız, sonra kısırlaştırıp bir ev bulacağız, bulamıyorsak kendi sokaklarında yaşamalarına izin vereceğiz. Kısırlaştırmaya karşı olup, üremelerine göz yumup, sonra bir araba altında ezildiğini görünce üzülen insanlara da tek söyleyebileceğim, bunun önüne geçebilirdik.

İnsan-hayvan ayırımı olmadığı, tüm canlıların eşit yaşama hakkı olduğu bir dünya kurabilirsek, kısırlaştırmaya ancak o zaman karşı olabilirim.

Tolga Öztorun: Teşekkür ediyorum, iyi ki varsın.

Umut Arabacı: Sevgiler ve saygılar!

Galeri

Geçen Haftanın Kedileri