Prag’da küçük bir kahvecide oturmuş soruları hazırlıyorum. Senelerdir soru hazırlıyorum, peki bu heyecan neden? Sakinleşmeye çalışıyorum. Kahveden bir yudum içiyorum. Sonra diyorum ne şanslıyım. Dünya’nın en güzel şehirlerinden birinde, en sevdiğim şarkıcıya en sevdiğim şeyi sormak için çalışıyorum. İlk sayı olmasının heyecanı bir yana, kediler bir yana, işin içinde sadece benim sevdiğim kedici sanatçıların olması en baş yana…
Ben çalışırken gün içinde o bana hep şarkı söylüyor. Upuzun bir şarkı listesinin büyük çoğunluğunu o bana söylüyor. Henüz haberi yok ama olacak.
Çok eskiden beri bencilce seviyorum onu, kimse sevmesin, kimse dinlemesin istiyorum. Pamuklara sarıp, rafa kaldırasım geliyor, ya bozulursa diye düşünüyorum kırmızı rastalı kızı.
Bir solukta sıralasam mesela; Uçurtma, Ali, Bu Bardak Dolsun ve Kovdum en sevdiklerim.
Çünkü o Ceylan Ertem
Tolga Öztorun: Evini, yaşantını Salif ve Pako ile paylaşıyorsun, ve aynı zamanda hayatının büyük kısmı turnelerde geçiyor, sen yokken onların hayatı nasıl oluyor? Eminim birbirinizi fazlası ile özlüyorsunuzdur. Döndüğün gün yaşananlar filmlere konu oluyordur eminim. Hayatına karışma hikâyeleri nasıl?
Ceylan Ertem: Benim yokluğumda onlarla ilgilenme görevi en yakın arkadaşlarımın. Birkaç dostuma evimin anahtarları dağılmış durumda ve ben uzun süre yoksam onları gün gün organize ediyorum, oğlanlara uğramalarını rica ediyorum. Dönüşte de arkadaşlarıma bu iyilikleri karşılığında gittiğim şehirlerden hediyecikler getiriyorum. :)
Döndüğüm gün en çok azarlayan Jaya oluyor. İlk göz ağrım ve bir dev o. Kara kedim, uğurum. Bana epey
‘maaauuuwww nerdeydin!’ diye söylendikten sonra birkaç gün evin içinde birlikte yürüyoruz. Ayaklarımın dibinden ayrılmıyor.
Paco ile 2 yıldır birlikteyiz ve evin uslusu o. Salif ise henüz 1 yaşında değil ve beni en az umursayan o sanırım. ‘Ha sen mi geldin’ diyerek yanımdan geçip gidiyor, o kadar. : )
Jaya’yı Maçka’da yaşarken sahiplendim. Beşiktaş’ta bir arkadaşım vardı ve çok soğuk bir İstanbul akşamında karların ortasında ağlayan bir kara kedi olduğunu söyledi, onlar apartmanlarına almışlar ancak bakacak kimse yokmuş etrafta, ‘sana getireyim mi’? dedi ve ben de “olur” dedim. Salif de eski evimin garajına doğmuştu. Diğer kardeşlerini sahiplendirdim ama onu vermeye kıyamadım. Paco da aynı şekilde. Hepsi iyi ki gelmişler, iyi ki evimin ve gönlümün prensleri olmuşlar. Gerçekten büyük şifa ve mutluluk kaynakları.
Tolga Öztorun: Kadıköy genel olarak kedilerin bir nebze daha huzurlu yaşadığı bir yer. Sen kış boyu birçok defa kedi evi konusunda paylaşımda bulundun, korunaklı kedi evleri, köşelere bırakılan kuru mamalar, farkındalık yaratmak adına, sokak kedileri konusunda harika bir iş çıkardın. Bize sokak kedileri ile ilişkini anlatır mısın?
Ceylan Ertem: Sokak kedilerine aşığım. Onların o muhteşem tavırlarını saatlerce izleyebilirim.
Bizim evdeki minik kokoşlara benzemiyorlar : ) Çok cesur ve mücadeleciler. Ve müthiş zor şartlarla mücadele ediyorlar. Açıkçası bizimkilere bir şeyler alırken onları da unutmuyorum ve yaşadığım her sokakta benimle birlikte yürüyen kediler olunca, beni gördüklerine sevinen kediler- köpekler olunca mutluluktan uçuyorum.
Ben onlar iyi hissedince iyi oluyorum.
Çok da pahalı bir dostluk değil, o mamalar ve kedi evleri oldukça ucuz. Başka bir alternatif; öğrenciler sokak kedilerine verilecek yemeklerin listesini okusunlar internetten ve evde kendileri sokak kedisi-köpeği dostlarına elleriyle mamalar hazırlasınlar. Birçok genç dinleyicim kartondan kedi evleri yaptı geçtiğimiz kış aylarında, benimle de paylaştılar, ‘bak ceylan abla biz de mahallemizdeki kedileri unutmuyoruz’ diyerek, çok sevindim ve gurur duydum.
Tolga Öztorun: Ara ara başkalarının Instagram hesaplarında, kedilerine öyle güzel şeyler yazıyorsun ki, insanın yüzü gülüyor. Mesela Cem Adrian’ın bir fotoğrafında “ Ya kalbim yanıyor onlara bakınca” yazacak kadar kedicisin. Geçmişte de durum böyle miydi? Mesela ben Hintli Jaya’yı biliyorum.
Ceylan Ertem: Ben kedici ya da köpekçi değilim aslında. Tüm hayvanlar benim dostum. On dört yıldır hiç bir hayvan dostumu yemedim, vejetaryenim. İçimizdeki ‘hayvan’ sevgisini yüceltelim, adaletimiz sadece kediler ve köpekler için olmamalı. Kürkleri için katledilen, tecavüze uğrayan, deneylerde kullanılan, sirklerde oynatılan, hayvanat bahçelerinde hapsolan ve hazlarımız için öldürdüğümüz can dostlarımız için mücadele etmeliyiz, haklarını savunmalıyız. Her yıl sadece Amerika’da 10 milyar kara hayvanı, 18 milyar deniz canlısını öldürüyoruz, bu bir soykırım değil midir? Siyasi ve dini dogmalar aksini iddia etse de; hayvanlar bize ait değildir.
Onlar eşya ya da mal değildir. Hissetmek ve düşünmekten aciz yaratıklar değildir. Ve tüm dini, ahlaki, felsefi öğretiler ne demiş; ÖLDÜRMEYECEKSİN! Birbirimizi yaşatalım, sevelim ve sayalım, tek hayalim bu.
Tolga Öztorun: Teşekkür ediyorum, iyi ki varsın.