Prof. Dr. Alev Kaymaz

Merhabalar, okuyucularımızın sizi tanıyabilmesi için kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Nereden başlayayım? 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nden mezun oldum. Aynı yıl bu fakültenin İç Hastalıkları Anabilim Dalı'nda doktoraya başladım. Hala da 30 yıldır burada çalışıyorum. İlgi alanım genellikle kedi ve köpeklerde Üriner Sistem ve Endokrinoloji, bunlar üzerinde çalışıyorum.
Kariyerinizin bu şekilde ilerlemesine nasıl karar verdiniz?
Ben çok idealistim. Gençken daha çok idealisttim. İç hastalıklarını çok seviyordum. Bizim zamanımızda kadın akademisyen alınmıyordu. Bir tek Huriye Hanım vardı doğum kürsüsünde. Ailem belediyede çalışmamı istemişti fakat ben tam tersiydim. Aslında Üriner Sistem ilgimi çekmedi, Üriner Sistemi anlatan hocamız okuldan ayrılınca onun dersini birisinin üstlenmesi gerekiyordu. Ben de o zamanlar henüz asistandım, doktora hocam dersi benim vermemi istedi. Ders böylece üzerime kaldı. Her hastalığın tedavisi çok önemli ama bir canlının yiyip içtikten sonra atılması gereken nesneleri atamamasının ne kadar can alıcı bir nokta olduğunu bu işe girdikten sonra daha fazla anlamaya başladım.
Sizin hayatınızda en büyük iz bırakan kediden bahseder misiniz bize?
Kedim Feliks 4 aylıktı, ben il dışındaydım. Eşim ders çalışırken camı açmış 4. kattan aşağıya atlamış ve Arnavutköy'e doğru yol almış. Eşim Kardiyolog ve hayvanlardan biraz korkar, kedimin bir yere saklandığını düşünmüş. Eve geldim kedi yok. Her yeri arıyorum yok. Sen atla git Arnavutköy'e... 15 gün depresyona girdim. Köpeğini iyileştirdiğim bir hasta sahibimiz vardı. Onunla beraber resimlerini çıkardık, her yere, ağaçlara astık. Bir gün 15 gün sonra birisi beni aradı "Kara kedi kaybettiniz mi?", "Evet" dedim. Ölüm adına hiç kaybetmedim ama, Feliks'i bulduğum zaman çok farklıydı.
KHEDİ adına çok teşekkür ederiz.Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?
Herkes mesleğini sevmeyebilir ama severek yapmak çok önemli.Tek idealim öldükten sonra arkamda güzel bir şeyler bırakabilmek

Merhabalar, okuyucularımızın sizi tanıyabilmesi için kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Nereden başlayayım? 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nden mezun oldum. Aynı yıl bu fakültenin İç Hastalıkları Anabilim Dalı'nda doktoraya başladım. Hala da 30 yıldır burada çalışıyorum. İlgi alanım genellikle kedi ve köpeklerde Üriner Sistem ve Endokrinoloji, bunlar üzerinde çalışıyorum.
Kariyerinizin bu şekilde ilerlemesine nasıl karar verdiniz?
Ben çok idealistim. Gençken daha çok idealisttim. İç hastalıklarını çok seviyordum. Bizim zamanımızda kadın akademisyen alınmıyordu. Bir tek Huriye Hanım vardı doğum kürsüsünde. Ailem belediyede çalışmamı istemişti fakat ben tam tersiydim. Aslında Üriner Sistem ilgimi çekmedi, Üriner Sistemi anlatan hocamız okuldan ayrılınca onun dersini birisinin üstlenmesi gerekiyordu. Ben de o zamanlar henüz asistandım, doktora hocam dersi benim vermemi istedi. Ders böylece üzerime kaldı. Her hastalığın tedavisi çok önemli ama bir canlının yiyip içtikten sonra atılması gereken nesneleri atamamasının ne kadar can alıcı bir nokta olduğunu bu işe girdikten sonra daha fazla anlamaya başladım.
Sizin hayatınızda en büyük iz bırakan kediden bahseder misiniz bize?
Kedim Feliks 4 aylıktı, ben il dışındaydım. Eşim ders çalışırken camı açmış 4. kattan aşağıya atlamış ve Arnavutköy'e doğru yol almış. Eşim Kardiyolog ve hayvanlardan biraz korkar, kedimin bir yere saklandığını düşünmüş. Eve geldim kedi yok. Her yeri arıyorum yok. Sen atla git Arnavutköy'e... 15 gün depresyona girdim. Köpeğini iyileştirdiğim bir hasta sahibimiz vardı. Onunla beraber resimlerini çıkardık, her yere, ağaçlara astık. Bir gün 15 gün sonra birisi beni aradı "Kara kedi kaybettiniz mi?", "Evet" dedim. Ölüm adına hiç kaybetmedim ama, Feliks'i bulduğum zaman çok farklıydı.
KHEDİ adına çok teşekkür ederiz.Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?
Herkes mesleğini sevmeyebilir ama severek yapmak çok önemli.Tek idealim öldükten sonra arkamda güzel bir şeyler bırakabilmek

Geçen Haftanın Kedileri